23 Şubat 2015 Pazartesi

21 Şubat 2015 Cumartesi

ROYAL ICING DENEMELERİ


Uzun zamandır yapmayı planladığım ancak hep ertelediğim bir atraksiyonu bugün itibariyle gerçekleştirmiş olmanın haklı gururuyla gelsin royal icing tarifi...

20 Şubat 2015 Cuma

MANTAR ÇORBASI



Soğuk kış günlerinde sofralarımızın  vazgeçilmezidir çorbalar… İşte soğuk günlerin sıcak dostu,  içinizi ısıtacak bir çorba tarifi…

18 Şubat 2015 Çarşamba

ÇAYLI KURABİYE


 Sıcak bir çayın yada kahvenin yanında sıcacık sohbetler eşliğinde  mis   kokulu  kurabiye keyfine  ne dersiniz ??  İçinde hem çay, hem de nescafe olan, tarçınlı, kakuleli ağızda dağılan yapımı çok kolay  bu  kurabiye tarifini paylaşayım istedim…

16 Şubat 2015 Pazartesi

KELEBEK KONSEPTLİ DOĞUM GÜNÜ

Neredeyse iki yıl geç kalmış bir yazı okuyacaksınız:)
Sueda'nın 3. yaş gününü kutlamaya bir ay gibi bir süre kaldı ve tembel halası onun ilk doğum günü hazırlıklarını bugün yayınlıyor ...
Geç olsun ama olsun değil mi dostlar :)

10 Şubat 2015 Salı

AŞIKLARIN ŞEHRİ VERONA


Şehirlerin en romantiği Verona’yı mevsimlerin en romantiği sonbaharda gezdik. Verona, İtalya'nın kuzeybatısında, Milano ile Venedik'in ortasında Veneto bölgesinde yer alan, her köşesinde sanat, tarih, kültür olan, dantel gibi işlenmiş romantik yapılarıyla, mimarisi ortaçağa dayanan, Romeo ve Juliet'in, kısaca aşkın şehri…. 

9 Şubat 2015 Pazartesi

ELMALI TURTA



Merhabalar,

Müteşebbis ruhunu hiç kaybetmeyen kuzenim bir mekan açtı kendi tatlarını başkaları ile buluşturmak için.


5 Şubat 2015 Perşembe

MEVSİMİN GETİRDİKLERİ, ELMALI AYVALI MERENGLİ TATLI

ELMA DERSEM ÇIK…

Oyunlara,  tekerlemelere, masallara esin kaynağı olmuş mevsimin tatlı meyvesi elma ile  kışın habercisi ayvadan hafif ve kolay bir tatlı yapmaya  ne dersiniz?
Elma  ve ayvanın bolca bulunduğu bir mevsimdeyiz. Elimizin altında her zaman bulunan bu meyveleri   kullanarak tatlımızı hazırlayalım hadi…



Elmalı Ayvalı Merengli Tatlı

2 elma
2 ayva rendelenir.
1  su  bardağı  şeker ilave edilerek pişirilir. Ceviz ve tarçın eklenir.

Büyük boy borcamın tabanına  (ben oval borcam kullandım )  6, 7 adet kedili  bisküvi dizilir biraz elma suyuyla ıslatılır. Üzerine pişirilen elmalı ayvalı karışım dökülür. Soğumaya bırakılır.

Diğer tarafta,
3 yumurta sarısı
1 su bardağı şeker
3,5  yemek kaşığı un
1 litre süt
Vanilya karıştırılarak  pişirilir. Elmalı ayvalı karışımın üzerine yayılır. Soğutulur.

Merengi hazırlamak için
3 yumurta akı, 1 su  bardağı pudra şekeriyle çukur bir kapta bir çimdik tuz ilave edilerek  mikserle yoğun ve beyaz bir karışım olana kadar yaklaşık 10-15 dakika çırpılıp kar haline getirilir.
Muhallebinin üzerine yayılarak,  üzeri pembeleşene kadar fırınlanır.
Afiyet olsun.



EMİNE

4 Şubat 2015 Çarşamba

KALPTEN KURABİYELER


Sevdiklerinize özel günler için kurabiye yapıp hediye etmek bence harika bir fikir… İşe hayal ettiğimiz kurabiyeleri yapmakla başlıyoruz..sonra konseptimize uygun bir kutu ya da sepete tanzim ediyoruz.Bu arada minik kurabiyelerimizi de tek tek paketleyip süslemeyi unutmuyoruz :) .. Taaa taaa taaa taaaaam. El emeği göz nuru sevimli ve şık hediyemiz hazır..






Kediler her zaman ciğer için beklemiyor gördüğünüz gibi, bizim evin pisisi  bu nefis kurabiyelerin tadına bakabilmek için sepetin başında nöbette  :)



Böyle bir hediye alan  kim mutlu olmaz ki.....

İşte tarif….

Malzemeler


  •  250 gr  tereyağı (oda sıcaklığında)
  •  1 su bardağı pudra şekeri
  •  1 yumurta (oda sıcaklığında)
  •  1 paket vanilya
  •  4 bardak kadar un(un miktarını yavaş yavaş ekleyerek ayarlayın)
  •  2-3 tutam tuz

Yapılışı


  • Bütün malzemeyi derin bir kapa alın ve  yoğurmaya  başlayın. Unu tamamen yedirin.  Kulak memesi yumuşaklığında kolay şekillenen bir hamur elde edin.
  • Hamurunuzu buzdolabında 10 dakika dinlendirin.
  • Kendinize geniş bir çalışma alanı oluşturun hamuru yarım cm kalınlığında açın.İstediğiniz şekilde kalıplarla kestikten sonra kurabiyeleri önceden ısıtılmış fırında 190 C  de , üzerini kızartmadan pişirin.
  • Kurabiyelerinizi soğuttuktan sonra şeker hamurunu incecik açın ve istediğiniz renk ve kalıpta keserek kurabiyelerinizin üzerine su ile yapıştırın….
Yaptığımız neşeli kurabiyelerden bazıları……











                                                 


EMİNE

3 Şubat 2015 Salı

GÜNEŞİN ADASI RODOS

O yaz hem denize girelim hem de değişik bir yer görelim farklı bir kültür tanıyalım diye  düşünerek güneş, deniz, tarih  ve muhteşem yemeklerle dolu bir tatil için Rodos’a gitmeye karar  verdik. Sıcaktan fazla etkilenmemek için   de Haziranın  2. haftasında Rodos adasında olacak şekilde bir seyahat planladık.   Marmaris’ten feribotla  yaklaşık 50 dakikalık bir yolculuk yaparak Rodos adasına vardık. Gümrük işlemlerimizden sonra bir arkadaşımızın  kalmamız için tavsiye ettiği  otele taksiyle yaklaşık 5 dakikada ulaştık. Otelimiz Anastasia gayet mütevazi bahçe içinde 2 katlı, otele dönüştürülmüş eski bir ada eviydi.
Rodos adası, Ege Denizi‘nde bulunan Oniki Adaların en büyüğü olup konumunun stratejik öneme sahip olmasından dolayı yüzyıllar boyunca savaşlara ve kuşatmalara sahne olmuş ve tarih boyunca birçok medeniyeti barındırmış. Rodos şehrinin Tapınak Şövalyeleri tarafından inşa edilmiş kalesi ve Orta Çağ‘dan kalma yerleşimi UNESCO Dünya Mirası Listesi‘nde.


Adaya özel  bir çok efsane mevut. Bunlardan birisi şöyle, Yunanlı şair Pindaros‘a göre, Zeus yeryüzünü tanrılar arasında paylaştırmaya karar vermiş, paylaşmak için tanrılar aralarında kura çekmiş. Ancak güneş tanrısı Helios, dünyanın etrafındaki günlük gezintisinde olduğundan, bu anı kaçırmış ve kendi payına düşen toprak parçasını alamamış. Zeus adil olmak isteyerek, tekrardan bir paylaşım yapmak istemiş ancak Helios, bunu ertesi Gün güneş doğarken denizden çıkan adanın  kendisine ait olacağını söyleyerek reddetmiş. Ertesi gün şafak söktüğünde, Helios denizin köpüklerinden doğan  çok güzel yemyeşil bir adayı seçmiş, tüm ışığıyla adayı yıkamış ve ona çok sevdiği su perisinin adını vermiş. Bundan sonra ada güneşin adası olarak anılmış. Yılın 300 günü güneş alan adanın güneşin adası olarak anılmasından daha doğal bir şey de olamaz sanırım.





Rodos şehiri, dört bölgeden oluşuyor. Hâlâ surlarla kaplı olan Eski Şehir, modern Yeni Şehir, antik şehrin kalıntılarını barındıran Akropolis ve yeni şehirin doğu yakasında kalan Liman bölgeleri. Rodos’a ilk gelenleri karşılayan limandaki iki heykelcik oluyor. Limanın iki ayrı ucunda bulunan bronz geyik heykeller Rodos’un sembolü olarak kabul ediliyor.  Bizim otelimiz yeni şehirde ancak eski şehrin surlarına çok yakın bir konumda yer alıyordu. Otelimize yerleştikten sonra eski şehire  gitmek için sabırsızlanarak  hemen yollara düştük.. Yavaş tempoyla yürüyerek  yaklaşık 10-15 dakikada eski şehirin surlarına ulaştık. Eski şehre vardığımızda akşam üstü saat 4 gibiydi mevsim için mükemmel bir zaman dilimi diyebilirim hava sıcak değil, güneş ışıkları yakmıyor, gezmek, keşfetmek için ideal bir saat yani.



 Surlarda yer alan antik kapılardan birinden eski şehire geçiş yaptık ve kendimizi ortaçağdan kalma büyülü bir  atmosferde buluverdik. Eski şehir  taşlarla döşenmiş dar sokaklardan, muhteşem güzellikteki ortaçağ evlerinden, cami, kilise gibi genelde taş yapılardan oluşmuş büyülü bir labirent adeta.. Şehrin tarihi dokusu gerçekten  çok iyi korunmuş. Öyle güzel korunmuş ki, özellikle şehrin, sakin ve fenerlerle  aydınlatılan gizemli ve loş arka sokaklarında  kendinizi zamanın ötesine geçerek, ortaçağa ışınlanmış bir zaman yolcusu  gibi hissetmeniz mümkün. Sessiz, sakin daracık arka sokakları, sur diplerini gezmek insana zamanı unutturuyor adeta büyülüyor, o büyünün etkisiyle olsa gerek  sokakları gezerken sanki  her sokak köşesinden,  her kapıdan karşınıza bir ortaçağ insanı çıkıp sizi selamlayacakmış gibi  bir hisse kapılıyorsunuz…Ancak  bu hissi yaşamak için  alacakaranlıkta, eski şehrin arka sokaklarına karışmanız    ve sonra bir sis perdesi gibi usul usul inen  gecenin karanlığında kaybolmanız gerekiyor galiba...










 İşte bu otantik dar sokaklar ve kalenin içerisinde bulunan cami, kilise gibi eski  yapılar ile geleneksel dükkanlar, turistlerin uğrak yeri. Özellikle Hipokrat çeşmesinin dört bir yanı, kafeler ve barlarla dolu oldukça kalabalık ve canlı. Hipokrat meydanına inen Sokrates sokağının üzerindeki Osmanlı hakimiyetini simgeleyen Kanuni Sultan Süleyman Cami 1523’te yapılmış, pembe renkli cephesi ile Rodos’un en görkemli camisi. Bu Camii’nin karşısında bulunan Fethi Paşa Kütüphanesi de Osmanlı’dan kalan en değerli eserlerden birisi. Burada 1794 yılında kurulmuş olan Osmanlı kitaplığı 15. ve 16. yüzyıldan kalma nadir el yazması Kuran-ı Kerim ile Araplara ve Perslere ait yazmalar bulunuyor.  Ayrıca yine bu kütüphanede ilk fizik, cebir ve astroloji kitaplarıda  yer alıyor.





Grand Masters Sarayı (Castelo), “Eski Şehir”in en yüksek bölgesinde bulunuyor. Şövalyeler Dönemi’nden kalma en önemli eserlerden birisi.. Saray, günümüzde müze olarak halka açık ve salonlarında Rodos’un antik ve ortaçağ devirlerine ait arkeolojik eserler de  yer almakta. 




Eski Rodos’un en ünlü ve en çok ziyaret edilen yeri Şövalyeler Sokağı ise Liman ile Grand Masters Sarayı (Büyük Üstadlar Sarayı) arasında yer alıyor, sokakta 14. yüzyılda Gotik üslupta yapılan binalar, şövalyelerin bir araya geldikleri ve konaklama yaptıkları yerler mevcut. 






Bir zamanlar şövalyelerin gezdiği bu sokaklarda şimdi alışveriş yapmak için pek çok dükkan mevcut .Şövalye bibloları, takılar, Rodos amblemli hediyelik eşyalar, tekstil ürünleri yani kısacası size Rodos yolculuğunu hatırlatacak bir çok objeyi burada bulabilirsiniz…


Rodos’tayken akşam yemeklerimizi genellikle eski şehirde taverna da denilen restoranlarda  yedik.. Özellikle bize gitmemiz tavsiye edilen Romios restorandan çok memnun kaldık. Bu restoran  Old Town 15 Sofokleous Street üzerinde yer alıyor. Eski caminin yanından geçilerek  gidiliyor. (Caminin yanından geçerken içeriye bir göz atma imkanı buldum ve namaz kılmak için saf tutmuş 3 kişiyi görebildim. Cami ibadete açık ve kullanılıyordu.) Yemekler, sunumlar, servis ve dekorasyon çok güzel. Yalnız her daim çok kalabalık bir restoran, biz şansımıza hep boş masa bulabildik ama rezervasyon yaptırarak gitmek belki daha doğru olabilir Deniz ürünleri, mezeler ve zeytinyağlılar genelde  çok lezzetli.. Yemek sonrası kahve likörü veya küçük tatlı ikramları da mevcut.. Rodos mutfağı Türk mutfağına çok benziyor yemekler genelde damak tadımıza çok uygun. Rodos’taki restoranların genelinde Yunan mutfağının geleneksel tatları ve taze deniz ürünleri mevcut. Adayı gezerken yerel yemekleri tatmanızı şiddetle tavsiye ederim. Bizim musakkaya benzeyen moussakayı, (malum patlıcanlı bir yemek), tzatzikiyi cacıkide deniyor, (bizim cacığa benziyor susuz olanı,) saganakiyi (Yağda kızartılmış Yunanlıların meşhur feta peyniri ile yapılan bir meze), Greek Saladı  ( taze yerel ürünler ile hazırlanan yanında biraz zeytin ve beyaz peynir ile servis edilen bizim çoban salatasının daha irice doğranmışı) deneyebilirsiniz. Bizim rakıya benzeyen Uzo ve metaxa ise en tercih edilen içecekler. Hepsi çok  güzel lezzetler. Bizim türk kahvesi de rodosta  yunan kahvesi olarak sunuluyor. Bazı akşamlar otelimize yakın olan yeni şehir kısmında da yemek yedik. Burada da güzel restoranlar mevcut.






Komşuya gidip de bir komşu kahvesi içmeden gelinmez..Frappe (soğuk kahve) genelde tüm Yunanistan’da  bolca içiliyor.  

Adadaki bir günümüzde ise  araba kiralayarak rodos plajlarını keşfe koyulduk. İlk durağımız adanın doğusunda yer alan beyaz evleri, dar sokakları tepede bulunan kalesi ve manzarası ile görülmeye değer Lindos yerleşimiydi. Sabah erkenden köye varmamıza rağmen köy o saatte bile oldukça kalabalıktı. Tepedeki meydanda, elişi ve sanat eserleri satan  küçük dükkanlar, kafeler ve teraslarındaki panoramik  manzaranın güzelliğiyle insanı baştan çıkaran restoranlar mevcut. . Köyün merkezinde, Panagias Kilisesi,  en tepesinde ise Lindos Akropolis yer alır. Akropolis’in zirvesinde de Lindos Athena Tapınağı var.. Akropolis’e ve Kale’ye ulaşmak için seçeneklerden bir tanesi eşekler sırtında yolculuk yapmak.  Biz hava çok sıcak olduğu için Kalesine çıkamadık. Köyü gezdikten sonra plajda vakit geçirmeyi tercih ettik. Deniz ve plajın çok güzel olduğunu söylemeliyim. Plajda çok sevimli restoranlar da mevcut. Özellikle deniz ürünlerini oldukça lezzetli yapıyorlar. Simi usulü karides,  ızgara ahtapotu deneyebilirsiniz. Lindostan sonra yolumuz üzerinde yer alan plajlardan “Stegna Beach” ve “Antony Quinn Koyu”  (Ladiko Koyu)’ na uğradık. Antony Quinn Koyu Turkuaz rengindeki berrak denizi, taşlık ve kayalık doğa örtüsü ile gerçekten etkileyici...Anthony Quinn’in başrolünde oynadığı “The Guns of Navorone” filminin bazı sahneleri burada çekilmiş koy bu nedenle de Anthony Quinn koyu olarak isimlendirilmiş. Stegna beach de sakinliği ve güzel kumsalı ile küçük bir yerleşim yeri.





Bu rodos seyahatimizde adanın diğer kesimlerine  gitme imkanı bulamadık ama   tekrar gelmeyi umut ederek  adaya veda ettik.

EMİNE